Oyunu kazanmadan önce kafasını bir zafer edasıyla sallıyor, kendini beğenmiş bakışlarla etrafına göz gezdirdikten sonra sol kolunu her zamankinden daha geriye çekiyor ve parmaklarını bir süre dinlendiriyor.
Sonra ışığı sönüyor odanın, her hamle bir ışığı kapatırken Mekanik Türk ait olduğu boşlukta parlıyor. Üstünden akan kumaş, hareketsiz bedenini aydınlatıyor, kolundaki metal düğmede belli belirsiz bir tebessüm aksi beliriyor.
Işıklar kapandıkça perdeler de oyunun son sahnesi oynanmış gibi ağır ağır odanın ortasına çekiliyor.
Zamanı gelince perdeler yine Mekanik Türk’ün benliğinden uzaklaşıyor, ışıklar tek tek yanarken yüzündeki tebessüm yine belli belirsiz siliniyor. Muhtemelen…